Bembeyaz, pamuk gibi bir tatlıdır muhallebi. Pamuk elli ustalarımızın ellerinden çıktı ve yıllar boyunca en tatlı sohbetleri bir kasenin başında buluşturdu. Ne sohbetlere tanık olmadı ki muhallebimiz; hatta bir dönemini gencecik çiftlerin şarkılarını dinleyerek geçirdi.  Ne de olsa o dönemin İstanbul’unda, yeni filizlenen aşkların vazgeçilmez buluşma noktasıydı muhallebicimiz; hala da öyle ya..

Tüm sade görüntüsünün altında çok sihirli bir tarif yatar. İlk göz ağrımız Kocamustafapaşa gibi tarihidir bir kere. O koca tarihinin sayfalarında bir kase muhallebimizin başında yapılmış en tatlı sohbetlerden alır tadını. İstanbul’ludur tatlımız; İstanbul’un emeği büyüktür onda. Kıvrıla kıvrıla akan destansı güzelliğiyle herkesi büyüleyen Boğaz kendi gibi eşssiz kıvamını vermiştir ona. Yavaş yavaş pişer kavaklardan doğan güneşin altında Karaköy’ün, Kadıköy’ün, Beşiktaş’ın temposuna rağmen. Martıların İstanbul’a yaptığı arkadaşlığı senelerdir tarçın yapar ona. Çeşitli aromaları misafir eder bünyesinde ama özü hep aynıdır asırlardır medeniyetleri misafir etmiş İstanbul’u gibi. 108 yıllık tarihimizde muhallebi bizim için hiçbir zaman sadece bir tatlı olmadı. Belki de yıllardır damaklardan kalbe akabilmemizin nedeni de budur.